30 May
30May

Alp Arslan Döneminde Selçuklu ve Karahanlı İlişkileri

Oğuzlar 1040 tarihinde Gazneliler’e karşı Dandanakan Muharebesi’ni kazandıktan sonra Horasan’a hakim oldular, böylelikle hanedanları resmiyet kazandı. Horasan’a hakim olan Tuğrul ve Çağrı beyler 1043 tarihinde ise Harezm’e girdiler fakat bundan ötesindeki topraklar Karahanlı Hanedanı’nın kontrolündeydi, haliyle aralarında bir sorun başladı. Bu sorun Sultan Alp Arslan tahta geçene kadar devam etti. Sultan Alp Arslan tahta geçtikten sonra bu iş siyasi evlilik yoluyla çözülmek istendi. Buna göre Alp Arslan’ın oğlu Melikşah, Buğra Kara Han’ın kızı Terken Hatun ile evlenecek, Sultan Alp Arslan’ın kız kardeşi ise Buğra Kara Han’ın oğlu Şems ül-Mülk Nasr ile evlenecekti. Bu evlilikler gerçekleştikten bir süre sonra Batı Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Kara Han felç geçirerek tahttan çekilmiş ve yerine oğlu Şems ül-Mülk Nasr tahta geçmiştir. Böylelikle Alp Arslan’ın ismi bilinmeyen kız kardeşi de Karahanlı prensesi olmuştur.

Siyasi evlilik yoluyla sağlanan bu barış fazla uzun sürmemiştir. Bir gün elçiler Sultan Alp Arslan’a bir haber getirdi. Söylenenlere göre Şems ül-Mülk Nasr, Alp Arslan’ın oğlu olan Ayaz Bey’in kontrolündeki Toharistan topraklarına asker sokmuş, Ayaz Bey’i mağlup etmiş ve Alp Arslan’ın kız kardeşini casusluk ettiği iddiasıyla öldürtmüştü. Bu haberi alan Alp Arslan, çok geçmeden Türkistan üzerine sefere çıkma kararı alır. Alp Arslan’ın sefer hazırlığında olduğunu öğrenen Şems ül-Mülk Nasr, Alp Arslan’a kızının eceliyle öldüğü konusunda yeminler ederek onu seferden vazgeçirmiştir. Bunun yanında kendi kız kardeşini Alp Arslan’a gelin olarak vermeye karar vermiş ve beraberinde bir çeyiz yollamıştır. Anlatılanlara göre bu çeyizin içinden Alp Arslan’ın oğlu Melikşah’ın yenilgiye uğradığı savaşlardan birine ait bir parça da vardı. Sultan Alp Arslan bu hakaretler karşısında daha fazla dayanamaz ve 200.000 kişilik bir ordu toplayarak sefere çıkar.

Alp Arslan, Türkistan üzerine ilerlerken yolda kendilerine bir kale kumandanı sıkıntı çıkarır.

Bu kale, komutanı Harizmli Yusuf olan Barzam Kalesi’dir. Harizmli Yusuf, Sultan Alp Arslan’a yaklaşık 1 hafta boyunca direnir fakat daha sonra bu işin sonu olmadığını görür. Kuşatmanın devam ettiği bir akşam yemek yendiği esnada bütün ailesini öldürür, ertesi gün de askerleri ile birlikte teslim olur. Sultan Alp Arslan bu kumandanı ikaz için çadırına çağırır. Alp Arslan’ın çadırına gelen Harizmli Yusuf, Alp Arslan konuştuğu sırada sakladığı hançeri çıkartarak Alp Arslan’a doğru hamle yapar. Alp Arslan’ın askerlerinden birisi Alp Arslan’ın önüne atlasa da Alp Arslan ağır yaralanmaktan kurtulamaz ve 4 gün sonra vefat eder. Vefatından önce yanındakilere bazı sözler söylediği rivayet edilir:

“Bugüne kadar kazandığım zaferlerin her daim Allah’dan olduğunu söylemişimdir. Fakat geçen gün çadırımı tepeye kurdum, askerleri ovada bıraktım. Ovada benim için çarpışan 200.000 askeri gördüğüm vakit içimden bütün kainatı fethedebileceğim, önümde kimsenin duramayacağı hissiyatı oluştu. Gücüme aldandım ve kibre kapıldım. “Beni kim yenebilir?” dedim. Bu gün ise Allah, aciz bir kulu ile benim acziyetimi yüzüme vurdu.”

Ölümünden önce bu kibri için af dileyip, tövbe eden Alp Arslan bir süre sonra vefat eder.

Melikşah’ın Türkistan Seferleri

Sultan Alp Arslan’ın öldürülmesinden sonra Selçuklu tehlikesinden kurtulduğunu düşünen Şems ül-Mülk Nasr ordusuyla birlikte harekete geçmiş, Tirmiz ve Belh şehirlerini Karahanlı mülküne katmıştır. Şems ül-Mülk Nasr Tirmiz ve Belh şehirlerini işgal etmekle kalmamış, babasının vefatı üzerine Selçuklu tahtına oturan Sultan Melikşah’a da tehdit içerikli mektuplar yazmıştır.

Hükümdarlığının ilk birkaç ayında imparatorluk içindeki karışıklıklar ile ilgilenen Sultan Melikşah, bu karışıklıkları ortadan kaldırdığı zaman yönünü Türkistan’a çevirerek 1073’de 1. Türkistan Seferine çıkmıştır. Kısa bir süre içinde Tirmiz ve Belh şehirlerini ele geçiren Melikşah, Semerkand üzerine de Selçuklu akıncılarını yollamıştır. Bunun haberini alan Şems ül-Mülk Nasr barış yapmaya ve af dilemeye mecbur kalmıştır. Şems ül-Mülk Nasr’ın barış teklifini kabul eden Sultan Melikşah, düşmanlık etmemesi şartıyla Şems ül-Mülk Nasr’ın tahtında kalmasına da izin vermiştir.

Şems ül-Mülk Nasr 1080 tarihinde vefat ettikten sonra Batı Karahanlı tahtına sırasıyla önce Hıdır Han, sonra da Ahmed Han geçti. Henüz genç yaşta olan Ahmed Han, aynı zamanda Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatun’un da yeğeniydi. Fakat kendisi kötü ahlaklı ve zalim bir hükümdardı. Bu durum bir süre sonra öyle bir noktaya geldi ki, Batı Karahanlı halkı, uleması ve ileri gelenleri, Sultan Melikşah’a, Ahmed Han’ı şikayet ettiler. Şafii fakih Ebu Tahir gibi bizzat Melikşah’ın huzuruna çıkıp yardım isteyenler bile olduğundan Sultan Melikşah 1088 yılında 2. Türkistan Seferine çıkmak zorunda kaldı. Sefere çıkan Sultan Melikşah, Ceyhun Nehri’ni geçerek önce Buhara’yı, ardından da Semerkand’ı ele geçirerek Ahmed Han’ı esir etti. Şehir halkından birinin evine sığınan Ahmed Han, bir ihbar sonucu yakalandı ve İsfahan’a gönderildi.

Batı Karahanlı topraklarını ele geçiren Melikşah, yönünü Doğu Karahanlı topraklarına çevirdi.

Kaşgar, Taraz, Balasagun ve İsficab’ı ele geçiren Melikşah, en son Doğu Karahanlılar’ın merkezi olan Özkend üzerine de yürüdü. Özkend’e vardığı zaman Doğu Karahanlı hükümdarı Harun Buğra Han, tabiiyetini sunmak üzere Melikşah’ın huzuruna çıktı. Böylelikle Türkistan toprakları tamamen Selçuklu himayesine girmiş ve Selçuklu Hanedanı’nın sınırları Çin’e ulaşmış oluyordu.

Melikşah’ın 1088 yılındaki 2. Türkistan Seferi sonrasında İran’a dönüşünün ardından Çiğiller ayaklanma çıkardı. Bunun sebebi, sefer sırasında Özkend’e kadar giden Melikşah’ın toy (ziyafet) düzenlememesiydi. Normalde sefer durumunda toy düzenlenirdi fakat Melikşah ziyafet düzenlemediği için Çiğiller tabir-i caizse kendilerinin adam yerine koyulmadığını düşündüler. Bu toy meselesinin yanında Çiğiller, Batı Karahanlı topraklarına vali olarak atanan Ebu Tahir ile de birtakım sürtüşmeler yaşıyorlardı. 1088 Çiğil Ayaklanması çıktıktan 1 sene sonra, yani 1089 yılında Melikşah 3. Türkistan Seferine çıkmış ve Togan Ahmet Han’ı tekrar tahtına geçirmiştir. Ayrıca Batı Karahanlıları direkt olarak işgalden vazgeçip, tekrar kendisine tabii konuma (yani Doğu Karahanlılar ile eşit pozisyona) getirmiştir. Böyle bir hamle sonucunda, bölgede çıkacak bir karışıklıkta ilk muhatap kendisi değil, Togan Ahmet Han olacaktı. Tahtı kendisine geri verilen Togan Ahmet Han 1095 yılında ulemanın ittifakıyla “zındık olma” suçu yüzünden idam edildi.

Karahitaylılar ve Katvan Muharebesi

Sultan Melikşah vefat ettikten sonra oğulları arasında taht kavgası çıkmıştır. Melikşah’ın vefatından 6 gün sonra (25 Kasım 1092) eşi Terken Hatun, küçük yaştaki oğlu Mahmud’un sultanlığını ilan etmiş ve rivayete göre kendisine destek bulabilmek adına ordu mensuplarına yaklaşık 20.000 altın dağıtmıştır. Terken Hatun’un oğlu Mahmud’u tahta geçirme çabalarına karşılık Nizam-ül Mülk taraftarları da Melikşah’ın 16 yaşındaki diğer oğlu Berkyaruk’u tahta geçirmek istiyordu. Terken Hatun, isfahan’da bulunan Berkyaruk’u öldürtmek için emir verdirttiyse de Nizam-ül Mülk taraftarları Berkyaruk’u Rey şehrine kaçırarak sultan ilan ettiler. Selçuklu mülkünün başına geçmek isteyen iki taraf arasında 11 Ocak 1093 tarihinde Burucerd’de bir savaş yaşandı fakat Terken Hatun’un tarafındaki askerlerin taraf değiştirmesinin de etkisiyle savaşı Berkyaruk kazandı ve hükümdarlığını kesin olarak ilan etmiş oldu. Sultan Berkyaruk tahta geçince, en küçük kardeşi Sancar’ı da 12 yaşındayken Merv Meliki olarak atamıştır. Merv Meliki olarak atanan Sancar, Karahanlılar ve Gaznelileri elde tutma konusunda yaşından büyük bir yetenek sergilemiştir.

Kuzey Çin topraklarında Karahitaylar isimli bir Moğol kavmi vardır. 1130’lu yıllarda Çin topraklarından sürülen Karahitaylar, Ahmed Harun Han yönetimindeki Doğu Karahanlı topraklarını istila etmeye çalışmışlardır. Ahmed Harun Han, kendi topraklarına gelen Karahitaylıları önce püskürtmüş fakat daha sonra onları, güvenlik amacıyla Çin sınırına yerleştirmiştir. Karahitayların o dönem, 500.000 çadırlı bir göçebe topluluk olduğu ifade ediliyor. Her çadırda ortalama 3 kişi olduğunu kabul edersek, yaklaşık 1.500.000 nüfusları var. Bu günümüz için bile epey fazla bir rakam.

Ahmed Harun Han öldükten sonra Doğu Karahanlı tahtına İbrahim Han geçse de devam eden bir taht kavgası mevcut.

İbrahim Han, devam eden taht kavgasından dolayı Karahitaylıların lideri Gür Han’dan yardım istemiştir. Gür Han da bu yardım teklifini kabul ederek 1132 tarihinde Balasagun’a girmiş fakat bir daha çıkmamıştır. Doğu Karahanlı toprakları böylelikle Karahitay işgali altına girmiştir. Karahitaylılar, bu tarihten sonra da Batı Karahanlıları rahatsız etmeye başlamıştır.

Selçuklu tahtına ise Berkyaruk’dan sonra tahta Muhammed Tapar (1102 – 1118) , sonra da Merv Meliki olan Sultan Sencer geçmiştir. Sultan Sencer akıllı bir adamdı, öyle ki taht değişikliği sırasında Semerkand’a sefer düzenleyip, Karahanlı hazinesine el koymuştur. Kız kardeşini ise Batı Karahanlı hükümdarı Muhammed Han ile evlendirmiştir. İkisinin bu evliliğinden de Mahmud isimli bir yeğeni dünyaya gelmiştir. Sultan Sencer, Mahmud’u yanına alarak kendi sarayında büyütmüştür. Batı Karahanlı hükümdarı Muhammed Han ölünce, Sencer Batı Karahanlı tahtına yeğeni Mahmud Han’ı geçirmiştir. Fakat Mahmud Han, bizzat sultan olan dayısının yanında büyümesinden kaynaklı olsa gerek, epey “şımarık” diyebileceğimiz bir yapıya sahipti. En ufak bir problemi bile kendi çözmekle uğraşmayıp Sultan Sencer’e şikayet ediyordu.

Batı Karahanlı topraklarında bulunan Karluklar bir dönem isyana kalkışmışlardır.

Bunun sebebi ise devletin, göçebe olan Karlukları yerleşik hayata geçirmek istemesidir. Karluklar ise göçebe kalmak ve kendilerine yaylak – kışlak verilmesini istemekteydiler. Karluk isyanı çıkınca Mahmud Han, her zaman olduğu gibi Sultan Sencer’den yardım istemiş, Sultan Sencer de 300.000 kişilik ordusu ile Maveraünnehir’e girmiştir. Asi Karluklar, bu ordunun büyüklüğünü görünce elçiler eşliğinde Sultan Sencer’e hediyeler yollamış, af dilemiştir. Sultan Sencer aslında bu af isteğini kabul edecekti fakat Mahmud Han “sen gittikten sonra tekrar isyan ederler” diyerek Sultan Sencer’in Karluklar’ın af isteğini kabul etmesine engel olmuştur.

Af teklifleri kabul edilmeyen Karluklar, Karahitaylar’ın lideri olan Gür Han’dan yardım istemiştir. Karluklar’ın bu teklifi kabul eden Gür Han, Sultan Sencer ile karşılıklı restleşmelere girmiş ve savaş ilan etmiştir. Selçuklu Ordusu ile Karahitayların, 10 Eylül 1141 tarihinde Katvan Çölü’nde savaşmaları sonrasında Sencer’in ordusu çok fazla esir vermiş ve Sencer kaçmak zorunda kalmıştır. Savaştan sonra, 23 Eylül 1141 tarihinde, Batı Karahanlılar da Karahitayların kontrolüne girmiştir.

Katvan Savaşı’na sebep olan olay Karluk isyanı’dır. İlk başlarda Karluklara iyi yaklaşan Gür Han, Türkistan’daki asıl sorunun Karluklar olduğunu görmüş ve 2 Karahanlı hükümdarına da verdiği emirle Karluklar’ın Maveraünnehir’den sürülmesini istemiştir. Böylelikle Karluklar, Batı’ya doğru sürülmüştür. Karluklar Batı’ya sürülünce, o bölgede yer alan göçebe Oğuzlar da, Selçuklu topraklarını istilaya başlamış ve Sultan Sencer’i esir almışlardır. Sultan Sencer, iki yıl sonra kaçarak kurtulmuş fakat iktidarını yeniden sağlayamadan 1157’de ölmüştür. Büyük Selçuklu Devleti böylece yıkılmıştır. Batı Karahanlılar 1212’de ise Harezmşahlar tarafından, Doğu Karahanlılar ise Naymanlar tarafından 1211’de yıkılmıştır.

Türkistan 50 yıl boyunca (1090 – 1140) Selçuklu himayesinde kalmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar:

• Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk – İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014
• İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014
• Ömer Soner Hunkan, Türk Hakanlığı (Karahanlılar), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2011
• Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2013

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR